Kaygı denilen kavram aslında her insanda olan psikolojik bir tepkidir. Bir başka deyişle günlük yaşantımızda karşılaştığımız bir takım sorunlara verdiğimiz savunma mekanizmasıdır. Ancak bunun sizde ki derecesi önemli bir kıstastır. Verdiğiniz tepkiler çok fazla arttığında, kişi de psikolojik rahatsızlık olan anksiyete bozukluğuna dönüşebilmektedir. Zaman geçtikçe tedavi altına alınmayan her dakika bireyin hayat kalitesini ciddi ölçüde etkileyen bir hastalıktır. Eğer zamanında kontrol altına alınır ise hastaların büyük çoğunluğu eski sağlığına kavuşabilmektedir.
Stres bu hastalığın ortaya çıkmasında önemli rol oynayan bir faktördür. Stresli bir yaşam sizi gereğinden fazla endişeye sürükler buda zamanla sizi kontrolsüz nitelikte, kontrol edilemeyen kaygı eğilimine sürükler. Anksiyete bozukluğu olan kişi, her olayı kafaya takma ve bunu abartma içindedir. Her dışarı çıktığında başına kötü bir olay gelecekmiş düşüncesi ile gereksiz endişeye kapılır. Bu durumda bireyin sosyal yaşamı ciddi yönde etkilenir. Kişideki sürekli endişe hali; uyku bozukluğu, yorgunluk, konsantre olamama, uzun vadede kalp damar hastalıkları gibi ciddi sağlık problemlerine yol açabilmektedir.
Anksiyete Bozukluğunun da kendi içinde bir çok çeşiti vardır. Obsesif kompulsif bozukluk, panik bozukluğu, fobi, travma sonrası ve sosyal anksiyete bozukluğu en yaygın türleri arasındadır.
Bireyin kendi kontrolünü kaybederek “aşırı endişe” hissetmesi olarak bilinen anksiyete erken tanı ile kolayca tedavi edilebilir. Psikolojik açıdan kişiyi yavaş yavaş yiyip bitiren ve gün geçtikçe sosyal yaşantısını da elinden alan kaygı bozukluğu derecesine göre psikoterapi, davranışsal terapi ve ilaçlarla desteklenerek tedavi edilebilmektedir.
Eğer çevrenizde çok fazla evhamlı bir birey olarak tanımlanıyor, her şeyi çok stres ediyorsanız mutlaka bir hekime başvurmanızda fayda vardır.
Unutmayın her sağlık probleminde altın kural ‘’Pozitif Düşünmektir.’’ Siz de hiç bir zaman iyileşmekten vazgeçmeyin ve isteyin.